Anlatılanlar

Hücreler; İnancın Sınandığı Zor Mekanlar...

İhtilalci Bolşevik düşüncelerim ve yaşam biçimimden dolayı mücadele yıllarımın yarıdan fazlası işkence haneler ve cezaevlerinde geçti. Böyle olunca hücrede de yattım demek fazlar oluyor ama şu dönemin hücre politikası ile 12 Eylül cezaevlerinin hücre politikası arasında özü aynı olan ama çok büyük farklar da olduğu için hücrelerde geçen günlerim cezaevi yıllarıma göre sınırlıydı diyebilirim. Zaten 12 Eylül’ün hücre politikası ağır bedeller ödeme pahasına geri püskürtülmüş ve giderek işlevini ve amacını tümüyle yitirmiştir.

Cezaevinde yattığım süre içerisinde adli tutuklularla aynı ortamı paylaştığım da oldu. Kısmen görebildiğim kadarıyla çıldıracak düzeye gelen, intihar eden, avazı çıktığı kadar bağırıp korku ve panik çığlıkları atan ya da suskunlaşıp gözlerini bir noktaya dikmeye başlayan, insanlardan kaçan veya saldırganlaşan, kişiliğindeki zedelenme nedeniyle yaşamında önüne çıkan her tür ve en küçük zorluğa boyun eğen, sürekli kararsızlık ve dengesizlik haline giren sıradan insanlara rastladım. İlerici veya devrimci ve komünist düşüncelere sahip insanlarda benzer şeyler hiç yaşanmaz da demiyorum. Tersine bunların sayısı her geçen gün artıyor da... Yetişme tarzı, aldığı kültür, sınıfsal karakteri, bilinç ve örgütlülük düzeyine göre değişik biçimlerde etkilenmeler yaşanabiliyor ama hücrelerin yarattığı tahribatlara tarih boylunca en güçlü ve şiddetli karşı koyuş komünist ve devrimcilerden gelmiştir. Bir ve aynı olmamakla birlikte, bir yerde açlığa karşı verilen savaşta da böyledir bu. Sıradan bir insanın bilimsel olarak en fazla 10-15 gün açlığa dayanabildiği bilinir. Ama komünist ve devrimciler 60’lı, 90’lı günlere dek uzanan bir direnç gösterebiliyorlar açlığa karşı.

Hücrelerin insan dünyasında yarattığı tahribatlar çok geniş ve kapsamlıdır. Kişiliğini paramparça etmenin önemli araçlarından biridir çünkü hücreler. Tahribatlar ve parçalanmışlığın boyutunu çok geniş yelpazede incelemek gerekir. Sokaktaki bir insan, toplumun en tortu tabakası diyebileceğimiz lümpen kesim, onuruna düşkün emekçiler, anti faşistler, tutarlı devrimciler ve komünistler değişik düzeylerde yaşarlar hücreleri. Yaşamlarında bıraktığı izler de çeşitlilik gösterir dolayısıyla. Daha ağır, çok ağır ya da hafif derinlikte veya iz kalmadan da geçirilebiliyor.

Doğal olarak ben daha çok kendi cephemden anlatacağım hücreleri...

............ örneğin, ben sadece İstiklal Marşı’nı söylemediğim için hücrelere atıldım ve işkencelere maruz kaldım. Yıllarca ortaçağ zindanlarını aratmayacak koşullarda, nemli-rutubetli hücrelerde yaşamak zorunda bırakıldım. Psikolojik ve fiziki olarak da bir tahribata uğramış değilim. Ama sanki böyle durumlar sessizce geçiştirilebilirmiş gibi hiç konu bile edilmeye değer bulunmaz. Hatta eğer sağlık yönünden bir rahatsızlık yaratmamışsa hücrede yıllarca yaşanıldığına bile inanılmaz bazen de. Oysa, işlenen bir insanlık suçudur...

Faşizmin bugünkü hücre politikası, 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğün politikalarının bir ürünü olarak kullanılan hücrelerden öz olarak ayrı olmayan ama biçimde farklılıklar içeren bir politika olarak çıkıyor karşımıza.

Anadolu
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?...
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,


Meçhul askeri...
Sonra Pir Sultan'ı ve Bedrettini...
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol.
İçerde, dışarıda, derste, sırada;
Yürü üstüne-üstüne
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Ekmek, Hürriyet

Fevkalade memnunum dünyaya geldiğime ,
toprağını,aydınlığını,kavgasını ve ekmeğini seviyorum.
Kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme rağmen
ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncakların
dünya, inanılmayacak kadar büyüktür benim için.
Dünyayı dolaşmak,
görmedi?im balıkları,yemişleri,yıldyıları görmek isterdim.
Halbuki ben
yalnız yazılarda ve resimlerde yaptım Avrupa yolculuğumu.
Mavi pulu Asya'da damgalanmış bir tek mektup bile almadım.
Ben ve bizim mahalle bakkalı
ikimiz de kuvvetle meçhulüz Amerika'da.
Fakat ne zarar,
Çin'den İspanya'ya,Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar
her mil bahride,her kilometrede dostum ve düşmanım var.
Dostlar ki bir kere bile selamlaşmadık
aynı ekmek,aynı hürriyet,aynı hasret için ölebiliriz.
Ve düşmanlar ki kanıma susamışlar,kanlarına susamışım.
Benim kuvvetim:
bu büyük dünyada yalnız olmamaklıymışım.
Dünya ve insanları yüreğimde sır
ilmimde muamma değildirler.
Ben kurtarıp kellemi nida ve sual işaretlerinden,
büyük kavgada
açık ve endi?esiz
girdim safıma.
Ve duyanda bu safın
toprak ve sen
bana kafi gelmiyorsunuz.
Halbuki sen harikulade güzelsin
toprak sıcak ve güzeldir.